Çeşme Belediye Başkanı Lal Denizli, seçim kampanyası sırasında tanıştığı ve sonrasında amansız hastalık ile mücadelesinde hiç yalnız bırakmadığı Damla’nın vefat haberini aldıktan sonra üzüntüsünü bir mektup ile paylaştı. Lal Denizli, Damla’nın ölümü üzerine duygularını şu sözlerle ifade etti: “31 Mart günü saat 16.55’te tanıştım Damla’yla. O günden beri umut kaynağım oldu. Onun desteğiyle seçimleri kazandım, ancak onun umudu artık bizimle değil.”
Damla’nın kanser tedavisi gördüğü dönem boyunca onun yanında olduğunu ifade eden Başkan Denizli, Damla’nın kendisine hediye ettiği bir tabloyu makam odasında sakladığını ve bu tablonun kendisine her zaman moral vereceğini yazdı.
Damla’nın ölümü, Dalyan Mahallesi’nde büyük üzüntü yaratırken Başkan Denizli’nin onun için yazdığı dokunaklı mektubun tam metni şu şekilde:
“31 Mart günü saat 16.55’te tanıştım Damla’yla. Saati hatırlıyorum çünkü sandıkların kapanmasına 5 dakika kalmıştı ve ben sandıklar kapanmadan Dalyan’da 20. sandık görevlilerine teşekkür edeceğim, son okul olduğu için aceleyle sınıflara yönelmiştim. İlk kata çıkarken bir el kolumu tuttu: “Kızım sizinle tanışmak istiyor, gelir misiniz?” dedi. “Abla, sandıklar kapanmadan gitmem lazım sınıflara” dedim. “Kızım hasta, o gelemedi, o yüzden istedim” dedi. Kızına doğru yürümeye başladık.
Damla, bir gün öncesinde kemoterapi almıştı ve yorgunluğuyla kuş gibi oturuyordu sandalyenin üzerinde. “Sizin için geldim,” dedi, gülen gözleriyle bakarak. Saat 16.15’te ailesine demiş ki, “Oy vereceğim Lâl abla’ya.” Ailesi hali yok diye istememiş ama israr etmiş.
O gün üzerimde seçimin gerginliği tüm saatler boyunca beni takip etmişti. Damla’yı görünce yere çöktüm, kafamı dizlerine koydum, elini kafama koydu. Kalktım ve dedim ki: “Sen benim umudumsun, ben bu seçimi kazanacağım. Şimdi sıra sende.”
Seçimi kazandım. Bu hikâye aklıma yer etti. Seçimden sonraki hafta bayram ziyaretlerimi yapmak için Dalyan Mahallesi’ne gittim. Kahvede otururken bu hikâyeyi anlattım. Bir anda yanımdan “O benim kızım” diye bir ses geldi. Gülcan abla. O ana kadar orada olduğunu fark etmemiştim. Kalktık hemen eve Damla’nın yanına gittik. Oturuyordu, beni görünce çok şaşırdı. O öğlen çok güzel sohbet ettik.
Resim yapmanın hayatta en sevdiği şey olduğunu öğrendim. Ne kadar yetenekli bir de! Sonra duvarında asılı olan bir tablosunu bana verdi. Tablosu hızlıca makam odamdaki yerini aldı, tam karşımda duruyor. Bazen gün içinde yorgun hissettiğimde bakıp Damla’yı düşünüp kendime kızıyorum.
Sonra Damla’nın değerleri biraz bozulmaya başladı, hastaneye gidip gelmeleri sıklaştı. Kurban Bayramı geldi. Önce Damla’nın kan ihtiyacını paylaştık. Sonra atladık hastaneye yanına gittik. Onca ağrısına rağmen Damla her zamanki gibi kocaman bir gülümsemeyle karşıladı ve ilk cümlesi teşekkür ederim oldu.
İki buçuk aylık maceramızı bir cümleyle özetlemem gerekirse bu kesinlikle teşekkür ederim olurdu. Sadece bana değil, her işlem sonrası hemşirelerine, doktorlarına, annesine, tüm ailesine. Ziyaretten iki gün sonra Damla biraz daha kötüleşti. Gece vakti atladık yine yanına gittik. Gülümseyerek birbirimize baktık. En sıkıntılı olduğu gecesini sabaha bağlarken konuşacak nefesi yoktu ama doktoru içeri girince “Nasılsın doktorum?” diye soruyordu. Çünkü o öyle bir ruhtu.”